31 Ocak 2017 Salı

İşte Zor İnsanlar

İster işyerinizde olun ister özel yaşamda iletişim kurduğunuz insanlar yüzünden zorlu zamanlar geçiriyor olabilirsiniz, bu sizden kaynaklanmayabilir, bütünü ile karşı tarafın kimliği, hayata bakışı, iletişimden anladığı ya da anlamadığı ile ilgili olabilir.
 
Sıradan bir diyalog sonrasında kendinizi kötü, aşağılanmış hissedebilirsiniz ya da suçlu ilan edilebilirsiniz. Eğer karşı tarafı tanıma fırsatı yakalayanlardansanız şanslınız, bunun sizi üzmesine izin vermeyin. İşyerinde  yaşanan iletişim zorluklarını hikayeleştirerek anlatan bir kitap bu, üzülenleri, üzenleri, alınabilecek önlemleri, yaşananlar için çözüm önerilerini sıkılmadan bulabiliyor ve anlatılan hikayelerde kendi örneklerinize de rastlayabiliyorsunuz.
 
Örneğin bir fimada yönetici asistanı olarak çalışırken zorlu bir yönetici ile evdeki kardeşiniz arasındaki benzerliklerden yola çıkarak bir iletişim kalkanı oluşturabilirsiniz, ya da bir hastanede şikayet çözüm biriminde görev alıyor iseniz, hastane çalışanlarından birinin dahi şikayetine nasıl müdahale edeceğinizi bu kitapta örnekleri ile bulabilirsiniz. Şikayet çözerken atmanız gereken  7 adım detaylı şekilde anlatılmış, işler ne kadar zor olsa da en azından  kolay bir çözüm yolu  her zaman oluşturulabilir. İşyerinizde sizi yakında tanımaya çalışanları peki siz ne kadar tanıyorsunuz, tanımak için ne yapmalı ya da yapmamalısınız. Tabi tüm bunları yaparken inanç, motivasyon ve çabanız mutlaka yerinde olmalı.
 
İletişim konusunda farkındalık yaratan bir kitap, zorluklarla mücadele edenler ve zorluk yaratanların incelemesi gereken bir kitap da diyebilirim.
 
Örgütsel davranış alanına ilgisi olan, çalışma alanında ya da özel yaşantısında iletişim becerilerini geliştirmek isteyenlerin keyifle okuyacakları bir kitap olmuş.
 
Kitap dolusu günler diliyoruz.
 
Not: E-Kitap olarak da edinebilirsiniz.
Kitabın Yazarı, Özden Aslan
 
 
 
 
 
 

27 Ocak 2017 Cuma

Taşıyıcı Bir Element: Motivasyon' a Bakış

Hepimizin hayatında olmak istediğimiz yer, yapmak istediklerimiz, hayallerimiz var, hayallerinin peşinden git, ya da hayalinin peşinden gitti gibi, pek çok birbirine benzer şeyleri duyuyoruz. Nedir hayallerimiz peki, şimdi tek tek yazmaya kalksak uzun bir listemiz olur ya da tek bir hayalimiz vardır, örneğin bir dünya turuna çıkmak...Pek çok sohbetin konusu yapmak istediklerimizdir, en yakın arkadaşlarımızla, dostlarımızla doyulmaz sohbetlerin konusudur...
 
 
 
Ya uzunca bir süre hayal edersiniz, ya da hayalinize ulaşmak için harekete geçersiniz, işte motivasyon bu noktada devreye giriyor. Motivasyon yapmak istedikleriniz için harekete geçmenizi sağlayacak olan itici güçtür. Motivasyonun pek çok etmenleri vardır, içgüdüsel etmenler, fizyolojik etmenler, sosyal etmenler, psikolojik etmenler, başarı, güç, bağlanma, inanç ve tutumlar. Sizi ayakta tutan daha birçok etmen de sayılabilir. Motive olamıyorum, motive edilmiyorum gibi olumsuz cümlelerden uzak durmak ve bu durumun temelinde yatan hangi etmenin yetersizliğine eğilmemiz lazım güçlü bir motivasyona sahip olabilmek için. Örneğin çocuğunuzun okulda başarısı düşükse, sebebinin ne olduğunu incelemeniz gerekiyor, öğretmeni ile ilişkisi, araç gereç yetersizliği, arkadaşları ile ilişkisi, fizisel ve psikolojik sağlığı ve pekçok nedenler inceleme konusu içinde yeralmalı. Tamamlayamadığınız bir proje neden yarım kalıyor. Sizi durduran etmenler neler, maddi yetersizlik mi, yeterli yardımı görmemeniz mi, bilgi eksikliğimi, inançsızlık mı, temelinde yatan problem aslında motivasyona mal ettiğimiz çözüme muhtaç noktalar. Tek başına motivasyon başlığı altında toplandığımız sıkıntıları analiz edebilirsek hedefe ulaşmamız daha çabuk olacaktır. Motivasyon bizi ayakta tutan mücadele gücümüzü artıran bir faktördür ancak bununla beraber altında yatan olumlu ya da olumsuz etmenleri de gözardı etmemeliyiz. Tüm bildiklerimizi geride bırakalım! Motivasyon konusunda doğru bilinen yanlışlara bir bakalım.
 
·         Herkesi motive edebilirim
·         Ben iyi bir motivatör olamam
·         Herkes para ile motive olur
·         Korku iyi bir motivasyon aracıdır
 
Her profil için motivasyon konusunda uğraş vermek gereksizken, istenirse iyi bir motivatör olunabileceği, insanların birbirinden  farklı şekillerde motive edilebileceği ve korkutarak motivasyonun sağlanamayacağı üzerinde düşünülmelidir. Gerek kendimiz gerekse bize ihtiyaç duyanlar açısından bu gerçeklerle durumu kabul etmekte de yarar var.  Aslolan çabamızın derecesi ve etki alanıdır. Hedefleri olanın motivasyona ihtiyacı da vardır, hedef varsa, motive edilebilir ve edilebilinir. İçsel motivasyonumuzun ve çevreden sağladığımız dışsal motivasyonumuzu yönetmek aslında elimizde, biraz daha farkındalığımızı artırmamız bu iş için yeterli olacaktır.
 

 
Motivasyonumuzun güçlü olduğu, güzel nedenlerimizin olduğu ve kendimizi iyi enerjilerle dolu hissettiğimiz günler diliyoruz. İyi haftasonları...
 Not: Sonraki yazılarımızda motivasyonumuzu nasıl yükseltebileceğimizi ele alacağız.

25 Ocak 2017 Çarşamba

Hayatını Değiştir

Yıllarca aynı sektörde çalışıyorsunuz, bu çalışmalarınız sırasında ilgi duyduğunuz alanda da kendinizi geliştiriyorsunuz. Artık gölgede kalan bu ilgi alanınız gün yüzüne kavuşmak istiyor. İşte bu kitapta uzun süre aynı sektörde çalışıp, önemli bir karar alıp ardından içinden geldiği ve gönlünün istediği şekilde hayatını yönlendiren, daha fazla ilgi duyduğu, sevdiği bir işe yelken açan, bir beyaz yakalının hayatına yön vermek isteyenlere tavsiyeleri anlatılıyor.

Nasıl karar verilir, sevdiğiniz bir işi nasıl yapabilirsiniz, aldığınız kararlar sonrasında karşılaşacağınız zorluklar, dengede tutmanız gereken aile hayatı, yakaladığınız huzur belki huzursuzluk, korkularınız, ihtiyacınız olan risk alabilme gücü belki de almamadaki doğruluk, hepsinden bahsedilmiş kitapta.
 
Mert Çuhadaroğlu aslında kendisini anlatıyor, kendi yaşadıklarının ışığında yol arayanlara bir fener olma amacı ile, kişisel gelişime merak duyuyorsanız, koçluk mentörlük gibi kavramlar hakkında bilgi almak istiyorsanız, denemek istiyorsanız, deneyenin gölgesinde siz de öğrenebilirsiniz, samimi bir dille yazılmış hissi uyandırdı. İçerisindeki her bölümde yer alan anlatıları, hikayeleri, duyguları keyifle okuyacağınızı umuyorum.
 
 
Bazen ikinci bir şansım olsaydı ne yapardım diye düşünürsünüz, bu durumda ne yapmamanız gerektiğine dair ipuçları bu kitapta aslında. Yeni yaşam kurmak isteyenler, herşeyden önemlisi farklı deneyimleri tatmak, herzamankinden farklı ve heyecanlı yolculuklara çıkmak isteyenler için güzel bir kitap. Ben yaptım siz de yaparsınız duygusu ile anlatılmak yerine karşılaşılan zorluklardan da, kaygılardan da açıklıkla bahsedilmiş. Hayatın farklı yollarında ilerlerken herşeyin tozpembe olmadığının da altı çizilmiş.
 
Hayatına yaşam koçu olarak devam eden yazarın başka kitapları da var. Elimizde bulunan bu kitap kapak tasarımı ile de oldukça şık. Deneyimlere ilgili duyuyorsanız, yapılmışları öğrenmek istiyorsanız, soru işaretleriniz varsa, çözümlemek istediğiniz yaşam koçluğu ve cesarete ilişkin bu kitabı severek okuyabilirsiniz.
 
Kitap dolu günler diliyorum.
 

 
 

11 Ocak 2017 Çarşamba

Değerlerimizle Bütünüz

Toplumlarda genel kabul gören her türlü duygu, düşünce ve davranış biçimini  değer olarak adlandırıyoruz. Değer oluşurken insanın doğuştan getirdiği özellikleri,  dini ve ahlaki görüşü, yakın çevresinden esinlenerek taşıdıkları etkili olmaktadır. Bazı değerler vardırki aynı şekilde nitendirilirler ve olumsuzdurlar. Örneğin, yalancılık, adaletsizlik gibi değerler her toplumda kişilerce olumsuzdurlar ve hoşgörülmezler.
 

Kendimizce taşıdığımız  değerler sayesinde çevremizle uyumu yakalarız ya da topluluğun dışında  kalıp iletişimde zorlanırız. Bir kişi değerleri ile benimsenir ya da dışarda bırakılır. İletişimi nitelendiren önemli bir etkendir değerler. Değerleri bilmek sağlıklı ve yetişkin bireyin kendisini tanımasıdır. Temel insani değerleri benimsemiş bireyler de toplumu daha refah seviyeye çıkartacak olan bireylerdir.  Yetişkin bir birey yaşamında önem verdiği kavramları biliyordur. Bir çok özellik arasından örneğin, adalet, sevgi, sorumluluk, duyarlılık, yardımlaşma, hoşgörü, barış, paylaşma, cömertlik, tutumluluk, onurluluk, açıklık, iyilik, yaşlılara yardım, dürüstlük, aile, özgüven, özgürlük, fedakarlık, dostluk ve daha niceleri ile listeyi çoğaltabiliriz. Kendi değerlerimizi ölçebilmek için de tüm bu kalabalık liste içinden vazgeçilmez 5 tanesini seçebiliriz,  seçtiğimiz bu 5 kavram bizim için olmazsa olmaz değerlerdir.  Derinlemesine düşünüp, kalburun üzerinde bıraktığınız bu beş değeri ilişki kurduğumuz bireylerde, şirkette, yönetici de ararız.  Değerlerimizin örtüştüğü durumlarda iletişimimiz daha sağlıklı hale dönüşür ve kişi daha mutlu bir birey halini alır. Özel ve iş hayatınızda iyi gitmeyen şeyler varsa ilk bakılacak nokta değerler noktasıdır. Hangi değer ölçütlerinde anlaşılamıyor durum netleştirilmelidir.
 
 
 
Şirketler açısından da durum farklı değildir. Benimsemiş oldukları değerleri tüm çalışanlarına benimsetebilen şirketler diğerlerine göre daha hızlı yol katedebilirler.  Alınacak çok sayıda kararın temelinde, altında yatan değerler hissedilebilirdir. Değerler  net ve açıkça ifade edilebiliyorsa karar almak da uygulamak da nispeten daha  kolay olacaktır.
 
 
İnsani boyutta doğru değerlerle yoğrulduğumuz  ve fikir ayrılığına düşmeden yolumuza devam edebileceğimiz iletişim mecralarında temas edebilmek dileği ile çocuklarımıza, kendimize, tüm şirketimize,  tüm şirket çalışanlarımıza, tüm yöneticilerimize, tüm astlarımıza, tüm üstlerimize sevgi dolu günler ve birbirimizin değerlerine saygı duyulan platformlar diliyoruz.

10 Ocak 2017 Salı

Stresi Nasıl Bilirsiniz

Beklenmedik bir olay karşısında göz bebekleriniz büyüyor mu, derin derin nefes  mi alıyorsunuz, göğüs kafesiniz yükseliyor mu, midenizde bir ağrı hissettiğiniz oluyor mu? İşte tüm bunlar stresin belirtileri, öyle günler oluyorki yoğun yaşıyoruz, her dakika stresi hissediyoruz,  bazen de stres kısa süreliğine de olsa hayatımızdan çıkıyor.  Pek çok tanımı olan stres, organizmanın tanımını bozabilecek tüm etmenlere karşı verilebilecek, fiziksel ve duygusal tepkidir. Stresin olumsuz etkilerini çok fazla duyarız ve konuşuruz. Çoğu zaman negatif gibi algılansa da aslında stresin olumlu yanları da vardır. Yeteri kadar stres olamazsak harekete geçirecek güdüyü yakalayamayabiliriz. Bir öğrencinin sınavı için heyecan duyması, bir profesyonelin yapacağı sunum  öncesi gerginlik yaşaması aslında görevlerini daha iyi icra etmelerini sağlayacaktır. İnsan hayatında pek sevilmeyen strese bir de bu açıdan bakabilmek gerekiyor, önemli işler öncesi stresten uzaklaşmayı denemek yerine durumu idare ederek dozunda bir stres seviyesi yakalamak önemli. Bize düşen iş bu dengeyi iyi korumakta yatıyor.
Günün ağır temposunda karşılaşılan olaylar ve hayatta başımıza gelenler strese sebep oluyor, hiç düşündünüz mü en çok stres yaratan olayların başında neler geliyor. İnsan hayatında en yüksek stres faktörlerinden  bazıları şöyle sıralanabilir. Eşlerden birinin ölümü, boşanma, hapsedilmek, yakın birinin vefatı, kişisel hastalık, evlilik, işten ayrılmak, emekli olmak. Stres karşısında her bireyin verdiği tepki farklıdır, kişilik tiplerine göre stres karşısında davranış şekilleri de değişiyor.




Her evrede stres faktörleri var ve nasıl başedebileceğimiz ve bu mücadelede kimin kazanabileceği kişilere göre değişiyor.  Genel olarak baktığımızda aşağıdaki şekillerde mücadele yeteneğimizi artırabileceğimizi söyleyebiliriz, mücadele yeteneği yüksek olanlar, en önemlisi de bunu isteyenler bu ortamın galibi olacaklardır ve az bilinen yönü ile stresi nolumlu yönü ile kucaklaşacaklardır.
  • Hiç yapmadığımız bir aktivite ile ilgilenmek
  • Yeni yerler görmek
  • Yeni insanlarla tanışmak
  • Olanı olduğu hali ile kabul edebilmek
  • Birlikte zaman geçirmeyi sevdiğimiz insanlarla birlikte olmak
  • Öngörebildiğimiz durumlar için tam bir hazırlık yapabilmek
  • Derin nefes almak
  • Kaygı düzeyimiz yükseldiğinde birşeyler yiyip, içmek
  • Bol bol gülmek
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi stres her zaman "kötü"  değildir, yerinde ve dozunda olduğu  ölçüde bizi motive eden bir yapıcı özelliği vardır.  Bahsettiğimiz önerileri dikkate alarak stresle seviyeli bir ilişki yakalayabiliriz. Hayatımızda bizimle birlikte var olan gölge gibi peşimizi bırakmayan stresin varlığını kabul etmeyip ya da farkında olmayıp altında ezilmek ya da stresle yaşamayı  öğrenmek, seçim sizin...

Son olarak, stresin olmadığı değil,  var olan şartlar için kendinizde mücadele ruhu bulabileceğiniz güzel günler diliyorum.





9 Ocak 2017 Pazartesi

Anda Kal

Arkanıza yaslanın ve en son sizi neyin mutlu ettiğini düşünün ve o anda tam olarak ne yaptığınızı ve ne hissetiğinizi... Sizi mutlu eden şey her neyse, fark edeceksinizki aslında siz sadece o anda, yaşadığınız şeyle ilgili idiniz. Yaşanılan olay, görülen bir yer ya da obje ya da yapılan bir sohbet sadece o anla ilgili idi. Peki nedir anda kalmak, anı farketmek, sadece o anı yaşamak, anlık bir farkındalık, geçmişten uzak, geleceğin olmadığı sadece o an.
Anda kalmakla ilgili yapılan araştırmalarda görülmüştürki, mutlu insanlar anda daha çok kalabilen insanlardır, geçmişin sıkıntısı ile kendisini oyalamayan, gelecekteki olacak olanlar için kaygı düzeyini bozmayan insanlar, yani anda kalabilenler. Normal yaşantımızda aslında farkedebilsek bizi o kadar çok mutlu eden şeyler varki, sabah uyanabilmemiz, sağlıklı ailemiz ve tüm  sahip olduklarımız... Tek yapmamız gereken bunları farkedebilmek!. Her zaman bu kadar pozitif bakabilmek mümkün olmuyor tabiki ama biraz çaba ile karamsarlığı daha aza indirgeme şansımız her zaman var. Mutlu insanlar hayatın tadını çıkartanlar, onlardan tek farkımız  ise görebilme özelliğimizde saklı. Sadece görebilmek!.
Bu kadar da pozitif nasıl olunabilirki diyebilirsiniz, kendimizi kandırmaktan başka birşey değil de diyebilirsiniz. Bu şekilde düşünüyorsanız hala çevrenizdeki güzellikleri göremiyorsunuz demektir.

Herşeye aslında değişimi istemek ve kabul etmekle başalayabilirsiniz. Bir anda bakış açımızı değiştirmek mümkün değildir, alışılagelmiş bir bakış açısı kişinin karakteri ile birleşerek yaşamda değerlendirme kriterlerimizi belirliyor. Güzellikleri görebilmek için çaba sarfetmemiz gerekiyor belki de bu da biraz daha farkındalığımızı artırmakla mümkün olabilecektir. Anı yaşamak için, kendimizi bu duygu durumuna sevkedilmek için bazı alışkanlıklar kazanmak gerekiyor, bu alışkanlıkları kazanmak da sanıldığı gibi kolay olmayabilir ancak denemeye de değer; işte bu egzersizlerden bazıları;
  • Her gün normalden daha erken kalkarak size ait olan güzellikleri düşünün, eviniz, sevdiğiniz eşyalar, aileniz, çocuklarınız size ait olan tüm güzelliklerini dahil edebilirsiniz.
  • Her akşam sizi o gün için mutlu eden şeyleri not edin. Sevdiğiniz bir arkadaşınızla ettiğiniz sohbet, aldığınız yeni bir eşya gibi.
  • Her haftasonu  haftayı değerlendirip o haftaki şükür sebeplerinizi bulun.
  • Rutin dışı bir aktivite ya da hobby  edinin. Yeni yerler görün, yeni insanlarla tanışın, hiç yapmadığınız birşeyi yapın.
  • Pozitif insanlarla birlite olun, sizi olumsuz duygularla çevreleyen insanlardan uzak durun.
  • Belli bir süre aşırı hassasiyet gösterdiğiniz olayları takip etmeyin.
  • Olumsuz haberleri  almayın, okumayın, takip etmeyin, izlemeyin.
  • İnsanları mutlu edecek şeyler yapın, araştırmalar en çok mutlu eden insanların mutlu  olduklarını belirlemiştir.
Sadece birkaç basit öneri ile nelerin değiştiğini farkedebileceksiniz, bir de bakmışsınız sürekli gülümseyen bir insan olup çıkıvermişsiniz. Hayat aslında çok da uzun değil bu nedenle, dünün dertlerinden yarının çözümsüz soru işaretleri ile dolu problemleri sadece kendilerine ait anlara bırakmak en doğrusu.

Anda kalmak aslında istersek başarabileceğimiz, sıkıntılar içinde yıpranmamak  için tercih edebileceğimiz harika bir yöntem, farkındalığımızın yüksek olacağı günler diliyorum.
Anda kalın, mutlu kalın.
Yorumlar bölümüne siz de düşüncelerinizi iletebilirsiniz.

8 Ocak 2017 Pazar

Böğürtlen Kışı

Ocak ayında birçok ilimiz kara teslim oldu. Kışın kar yağması beklentimize bu sene dolu dolu karşılık aldık, bütün çocukların kar tatili sebebi ile yüzleri gülüyor.  Bu kadar kardan bahsetmişten kış temalı kitabımız Böğürtlen Kışı' na öncelik vermeden olmazdı. Kar pencerelerimizi süslerken bu harika kitap son buldu bile... Böğürtlen Kışı, sadece içeriği ile değil, kitabın kapak tasarımı ile de dikkat çekici güzellikte, kitapla birlikte sunulan kitap ayracı da kitapseverleri mutlu edecek kadar güzel.
Kitabın konusu şöyle; beklenmedik şekilde bir Mayıs ayında bastıran kar fırtınası ve kaybolan 3 yaşındaki Daniel Ray' in ve acı dolu annesinin onu bulmak için verdiği çaba ve hayatını kaybetmesi ve aradan geçen uzun yıllar sonra tekrar eden fırtınanın ardından bir gazetecinin bu olayı araştırması ve en sonunda karşılaştığı heyecan dolu final!...
Çocuğunu kaybeden annelerin hislerine tercüman olan kitapta acı, hüzün, merak, doyasıya kış, yoksulluk ve çaba gizli. Kitapta yoksulluk çok güzel anlatılmış, Vera Ray' in karşılaştığı zorluklar, oğluna olan sevgisi, yaşadığı aşk, arkadaşlık ilişkileri duyarlı şekilde okuyucuya sunulmuş. Bu macera dolu hikaye son ana kadar daha başka şaşırtan ne olacak diye merakla kendini okutuyor. Okurken, hayatını oğlu için kaybeden anne ve oğlunun yıllarca annesinden mahrum bırakılmış hayatına tanıklık ediyoruz.
Sarah Jio' dan okuduğum ilk kitaptı, yazım dili güzel, okuyucuyu sıkan tekrarlar yok. Açılım yapılan he konuya merak duyuyorsunuz. Kitabın kurgusu güzel tasarlanmış, bir yanda acı dolu anne Vera Ray, bir yanda araştırmacı ve hamileyken geçirdiği bir kaza sonucu üzüntüsünden cinsiyetini bile öğrenmek istemeyen Clerie  ve eşi ile ilişkileri.
Peki nedir, böğürtlen kışı; mevsimi olmadığı halde aşırı derecede yağan karın, açan çiçeklere zarar vermesi.  Anne evlat ilişkisi üzerine duygusal hikaye sevenlerin keyifle okumalarını dileriz.
Dilerizki, anneler ve evlatları hiç ayrılmasınlar.

Kitap 360 sayfa, Arkadya Yayınları' ndan basılmıştır.
Böğürtlen Kışı ile tanışmamıza vesile olan Tülay' a teşekkürler

2 Ocak 2017 Pazartesi

AZ ÇOKTUR

Tüketim çağında yaşıyoruz, tüketmediğimiz bir gün yok; günün her saatinde tüketiyoruz. Hiçbirşey satın almasak da altında oturduğumuz elektrik, yudumladığımız su, hatta aldığımız her nefes...Peki neden tüketiyoruz, hiç düşünüyor muyuz? Özellikle tükettiğimiz ürün ya da hizmetlerin gerçekten ihtiyaç olup olmadığının farkına varmakla başlıyor herşey. İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve içinde bulunduğumuz toplumun beklentilerine uygun olarak tüketim ihtiyacımız başlıyor. Örneğin okula yeni başlayan çocuğunuzun sınıf arkadaşında görüp beğendiği X markalı bir ayakkabıyı sizden de istemesi bunun en güzel örneği. Peki ileri yaştaki insanlar için durum nasıl? Sadece sosyallik mi tetikleyici? Medya kanalları ile karşılaşılan reklamlar, internet sitelerinin gönderi sağladığı reklam bannerları, kolaylıkla satın almayı sağlayan online alışveriş siteleri, eş dost arkadaş tavsiyesi de bu alışkanlığımızın vazgeçilmez olmasının en büyük destekçileri arasında sayılabilir.
 
Yakın Arkadaşımız Olan Kredi Kartları
Günümüzde evlerde çoğunlukla hem anne hem baba çalışıyor, iki taraflı  kazanç eve girip refah seviyesi yükseldikçe harcama alışkanlıkları ihtiyaçla beraber artık keyfi duygulara da hizmet ediyor. Özellikle de kadınların stres seviyelerini  yaptıkları alışverişler ile ölçtüğü bir toplumdayız. Alışveriş yaparak stresimizi atıyoruz gibi geliyor. Alışveriş yaptıkça kabaran kredi kartı ekstreleri stresi ay sonunda çoğaltıyor aslında. Harcama yaparken nakit kullanmayışımız harcama yaptığımızı farketmemizi engelliyor bazen. Biten limit ile karşılaşılınca durum tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilmiş oluyor. Bazen en yakın arkadaşımızdan da daha yakın olan, stres seviyemizi azalttığını düşündüğümüz kredi kartlarının kontrolüne dikkat etmemiz lazım.
Güzellik Ve Bakım Alışverişlerimiz
Peki harcamalarımızı nasıl yapıyoruz, haydi inceleyelim!  Anlattıklarımızdan farklı bir ruh hali ile hareket ediyorsanız, yazımızın altında yorumlarınızı lütfen bizimle paylaşın. Kozmetik firmalarının özel günler için yaptıkları indirim konulu kampanyalardan haberimiz oluyor ve bazen  planlarımızı iptal edip ya da erteleyip mutlaka o günlerde mağazaları ziyaret ediyoruz. Hatta kampanyadan haberinin olmadığını düşündüğümüz eş dost yakın akraba arkadaşlarımıza da haber vermeyi ihmal etmiyoruz!.  Bir kozmetik mağazasına gittiğinizde ruj almak istediğinizi farzedelim. Evde daha kaç tane daha aldığınız ama kullanmadığınızı düşündüğünüz ve hatta bazılarının da son kullanım tarihlerinin geçmiş olabileceğini düşünüyorsunuz. Bu düşünce ilk aklımıza geldiğinde rujların sayıca fazlalığı değil acaba hangi farklı yeni ruju alsam dediğiniz oluyor mu? Ya da seçeceğiniz göz farı için far kutusunun sevimliliği ve ona sahip olma duygusu ile aldığınız oluyor. Peki ya yedeklemeler, artık tüm kozmetik bloglarında ya da sosyal medya kanallarında bahsedilen kozmetik alışverişi konulu yazılarda bloggerların yedeklemek için aldım ifadelerini sıklıkla okuyoruz, gerçekten yedeklerimizi kullanıyor muyuz, yoksa sıkılıp farklı bir markayı mı denemeye başlıyoruz? Kozmetik alırken tavsiye  edilen ürünler en önemli tercih sebebimiz, tercih edilen ürünleri çok iyi araştırmalıyız, herkesin cildi aynı değil, dolayısı ile tavsiye ile alışveriş için oldukça dikkatli olmak lazım.
Kıyafetlerimiz
Kozmetik mağazasından ayrılıp, kışlık kazakların olduğu reyona geçtiğinizde bu sefer de hangi farklı rengi alsam düşüncesinden kendinizi alamıyor musunuz, alacağınız rengin evde bir koyu tonu varsa bir de açık tonu olmalı!. Kazağımızı da kendimizce farklı olduğu için aldıktan sonra geçelim vazgeçilmez bir reyona, işte tüm cazibesi ile ayakkabılar orada duruyor!... Standları gezip  herhangi birini gördükten sonra şunu şurada giyerim diye düşünüyor musunuz, işte tam bu noktada durmak lazım. Eğer ürünü ortama uydurmaya çalışıyorsanız ihtiyaçtan almıyorsunuzdur. İhtiyaçtan alınıyor olsa idi, ayakkabı modeli görüldüğü anda, hemen ayak numaranıza uygun olanını satış danışmanından hemen isteniyor olurdu. Bugünlük kıyafet alışverişine ara verelim yarın da market alışverişine çıkıyor olacağız.

Market Alışverişlerimiz
Çok fazla duyduğumuz bir doğru var, açken market alışverişine gidilmemesi gerektiği, eğer açsanız, herşeyi yeme isteğiniz çok olacaktır. Üstelik de aç insan çok da sağlıklı düşünemez. Markete girdik, hemen market arabasını aldık, market arabası  seçtiklerimizi taşımamak için market sepetine göre hepimize daha çekici geliyor.  Alışverişimizi yaparken başlıca dikkat etmemiz gerekenleri aşağıda belirttik:
·    Market sepetinin büyük olması, her beğendiğimizi içine koyabilmemiz açısından alışverişimizi kolaylaştırır  ve ne kadar koyarsak koyalım market arabası gözümüze boş gelir.  Bu sebeple alışveriş arabasını doldurmaya çalışmak bizim için çok da yararlı olmayacaktır.
·   Alışverişimizi yaparken elimizde daha önceden ihtiyaçlarımızı belirlediğimiz bir listemiz olmalı.  Bu liste sayesinde o an büyüsüne kapıldığımız bir ürünü almak durumunda kalmayıp sadece gerçekten ihtiyacımız olan ürünleri alırız.
·   Çocuklarla alışverişe gitmek oldukça yorucudur ve çocukların hemen görüp almak istedikleri için belirlediğiniz ihtiyaç listesini uygulamak zor olabilir bu sebeple aklı eren çocuklarınıza alışveriş yaparken liste ile mutabık kalma konusunda ikna edilmesi gerekmektedir.
·   Peki amacımız tüketimi daha dengeli şekilde yapmak ve aile bütçesine katkı sağlamak ise, bu durumda tek bir market ile sınırlı kalmamak lazım. Tek bir markete girerek bütün ihtiyaçların karşılanması kolaylık gibi görünse de fiyat mukayesesi yaparak alışveriş yapılması da aile bütçesine büyük katkı sağlayacaktır.
·   Alışveriş merkezlerine ulaşım da eğer araba ile olacaksa benzin harcamasının kontrol altında tutulması açısından en yakın lokasyonlardan seçilmesi de bu durumu kolaylaştıracaktır.

Dekoratif Ev Eşyaları
Peki hani neredeyse her haftasonu ziyaret ettiğimiz o alışveriş merkezlerinde karşımıza çıkan mağazalarda her özel güne göre değişen konsepte göre hazırlanan o dekoratif  ürünler ne kadar da sevimli ve albenili görünüyorlar değil mi? Bize çocukluğumuzu hatırlatan müzik kutuları, yılbaşına özel mumluklar, birbirinden güzel fotoğraf çerçeveleri ve daha niceleri. Bu tür mekanlara girdiğimizde başımızın döndüğünü farkettiğimiz anda hemen düşünmemiz gerekenleri aşağıda sıraladık:
·         Evdeki eski ürünü nereye kaldıracağım?
·         Evdeki eski ürünü kime vereceğim?
·         Evde eski atılması için gerekli ömrü tamamladı mı?
·         Alacağım yeni ürüne benzeyen ya da ona alternatif evde kaç ürünüm daha var?
·         Bütün bunların temizliğini yaparken ne kadar zaman harcıyorum?
·         Kredi kartı ektremde gerçekten yeralması gereken bir ürün mü?
·         Eğer almazsam çok mu  mutsuz olurum?
Durup düşünelim! Belki de hevesimiz geçicidir.  Bir anlık mutlu olmak için eve yeni bir üye daha sokmaya gerek olmadığını hemen anlayacaksınız. Özetle; tüketerek mutlu olmaya çalışmak yerine, zamanımızın ve naktimizin kıymetini bilmeliyiz.  Harcama yaparak, gerekli gereksiz şeyleri alarak stresimizi azaltmak yerine, bu alışkanlığımızın yerine koyabileceğimiz farklı davranışları geliştirmemiz gerekmektedir. Minimalist yaşam felsefesine göre az olan aslında çoktur,  az olan yeterli ise yerine yenilerini almak hem zaman hem de maliyet kaybı olacaktır. Yeniden, birtane daha alıyor olmak yerine yetinmesini bilmek en büyük tatmin sebebidir. Böylece bizden sonraki nesillere daha iyi örnek ve varlık devredebiliriz. Sonraki yazımızda görüşmek üzere.